Ricâlü’l-gayb anlayışı.pdf
367.2 KB
Yine başka bir ödevimiz. Bu defa ricâlü'l-gayb konusu.
Tasavvufun Oluşumu Şeriat-Hakikat İlişkisi - Abdullah Kartal
https://telegra.ph/Tasavvufun-Olu%C5%9Fumu-%C5%9Eeriat-Hakikat-%C4%B0li%C5%9Fkisi---Abdullah-Kartal-01-01
https://telegra.ph/Tasavvufun-Olu%C5%9Fumu-%C5%9Eeriat-Hakikat-%C4%B0li%C5%9Fkisi---Abdullah-Kartal-01-01
Telegraph
Tasavvufun Oluşumu Şeriat-Hakikat İlişkisi - Abdullah Kartal
Bir ilim ve dünyaya bakışı açısı olarak tasavvufun teşekkülü her zaman tasavvuf araştırmacıların ilgisini çekiyordu. Oryantalizmin kaba ve zaman zaman bilimsel olmayan vakaları tasavvur teşebbüslerinden kaynaklanan yanlış okumalar bu alana daha da…
Tasavvufun Mahiyeti (Şifâü’s-sâil li-tehzîbi’l-mesâil) - İbn Haldûn
https://telegra.ph/Tasavvufun-Mahiyeti---%C4%B0bn-Hald%C3%BBn-01-12
https://telegra.ph/Tasavvufun-Mahiyeti---%C4%B0bn-Hald%C3%BBn-01-12
Telegraph
Tasavvufun Mahiyeti - İbn Haldûn
Giriş İbn Haldûn Şifâü’s-sâil li-tehzîbi’l-mesâil kitabını zamanında vuku bulan bir tartışma neticesinde kaleme alıyor. Sorunun mahiyetini kısaca ifade edecek olursak soru şöyle: Tasavvufî ilerleme şeyhsiz mümkün mü? İbn Haldûn, belki hiç haberdar bile…
Kitap Değerlendirmelerim:
- Sevgi ve Ümit Yolu: Yahyâ b. Muâz er-Râzî (Salih Çift)
- Hatmu’l Evliyâ (Hakîm et-Tirmizî)
- Hakîm Tirmizî (Salih Çift)
- Cüneyd-i Bağdâdî (Süleyman Ateş)
- Abdullah ibn Mübârek (Mehmet Necmeddin Bardakçı)
- Hallâc-ı Mansûr (Yaşar Nuri Öztürk)
- Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr (Muhammed Münevver)
- Tasavvufun Oluşumu (Abdullah Kartal)
- Tasavvufun Mahiyeti (İbn Haldûn)
- Îsâgûcî (Esîrüddin el-Ebherî)
- Arapların Gözünden Haçlı Seferleri (Amin Maalouf)
- Vakıf (Asimov)
- Kutsal ve Profan (Mircea Eliade)
Makalelerim:
- Tekke
- Tasavvufta Velâyet Düşüncesi ve Hakîm Tirmizî’nin Velâyet Anlayışı
- Ricâlü'l-Gaayb Anlayışı
- Tasavvuf ve Musiki
- Arap Aklının Yapısı (İrfan Bölümü)
- Kadızâdelîler Hareketi
- Tasavvuf ve İktisat
- Sevgi ve Ümit Yolu: Yahyâ b. Muâz er-Râzî (Salih Çift)
- Hatmu’l Evliyâ (Hakîm et-Tirmizî)
- Hakîm Tirmizî (Salih Çift)
- Cüneyd-i Bağdâdî (Süleyman Ateş)
- Abdullah ibn Mübârek (Mehmet Necmeddin Bardakçı)
- Hallâc-ı Mansûr (Yaşar Nuri Öztürk)
- Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr (Muhammed Münevver)
- Tasavvufun Oluşumu (Abdullah Kartal)
- Tasavvufun Mahiyeti (İbn Haldûn)
- Îsâgûcî (Esîrüddin el-Ebherî)
- Arapların Gözünden Haçlı Seferleri (Amin Maalouf)
- Vakıf (Asimov)
- Kutsal ve Profan (Mircea Eliade)
Makalelerim:
- Tekke
- Tasavvufta Velâyet Düşüncesi ve Hakîm Tirmizî’nin Velâyet Anlayışı
- Ricâlü'l-Gaayb Anlayışı
- Tasavvuf ve Musiki
- Arap Aklının Yapısı (İrfan Bölümü)
- Kadızâdelîler Hareketi
- Tasavvuf ve İktisat
Tasavvuf ve Musiki.pdf
132.5 KB
Haftalık ödev olarak yazdığım Tasavvuf ve Musiki makalesi
Arap Aklının Yapısı - 4.pdf
84.9 KB
Câbirî'nin Arap Aklının Yapısı kitabından 'İrfan' kısmını okumuştuk. Hayatımda yazdığım en sinirli yazım olabilir. Câbirî hermetik düşünceyi tasavvufun daha doğrusu irfanî (İsmaililer dahil olmak üzere) geleneğin kaynağı olarak görüyor. Çalışması çok ciddi eleştiriye ihtiyaç duyuyor.
Okuduğum Kitaplar ve Makaleler pinned «Kitap Değerlendirmelerim: - Sevgi ve Ümit Yolu: Yahyâ b. Muâz er-Râzî (Salih Çift) - Hatmu’l Evliyâ (Hakîm et-Tirmizî) - Hakîm Tirmizî (Salih Çift) - Cüneyd-i Bağdâdî (Süleyman Ateş) - Abdullah ibn Mübârek (Mehmet Necmeddin Bardakçı) - Hallâc-ı Mansûr (Yaşar…»
Tekke.pdf
353.9 KB
Bu küçük araştırmada, tekke tarihini, çeşitli tekke türlerini, tekkelerdeki görevleri, toplumdaki rolünü ve tekke yapısını değinmeye çalışacağım. Ayrıca, çalışmamıza özgünlük katmak için Kutsal Mekân kavramına daha derin bir bakış açısıyla yaklaşıp, tekkeyi dinler tarihi perspektifinden ele almaya çalışacağım
Forwarded from Путь Следования
Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur.
(Cemil Meriç)
Там, где есть угнетение, нейтралитет - бесчестие.
(Cemil Meriç)
Там, где есть угнетение, нейтралитет - бесчестие.
Forwarded from Nadide Fotoğraf
ABDUL HAMID, Thorsten Nordenfelt'in 1880'lerin ortasında Türkiye'ye sattığı iki denizaltıdan ikincisiydi (ilkinin adı ABDUL MECID'di) her iki gemi de Büyük Britanya'da bölümler halinde inşa edilmiş ve İstanbul’daki Tersane-i Amire tersanesinde monte edilmişti.
Hayırlı günler sevgili takipçiler. Bizzat gittiğim Bursa’da bilimsel ve sanatsal faaliyetler yürüten Şadırvanlı Han Akademisi kapatıldı, YouTube hesabı da Osmangazi Belediyesi tarafından kullanılmaya başlandı, tüm videoların düzeni oynatma listeleri bozuldu. Twitter’de #şadırvanlıhanadokunma tagıyla ilim, felsefe ve sanat merkezinin kapatılmasına karşı çıkıyoruz. Siz de katılın.
Okuduğum Kitaplar ve Makaleler
Hayırlı günler sevgili takipçiler. Bizzat gittiğim Bursa’da bilimsel ve sanatsal faaliyetler yürüten Şadırvanlı Han Akademisi kapatıldı, YouTube hesabı da Osmangazi Belediyesi tarafından kullanılmaya başlandı, tüm videoların düzeni oynatma listeleri bozuldu.…
Toplu tweet paylaşımları saat dokuzdan itibaren yapılacak. Meseleye dair kendi fikirlerinizi de yazsanız harika olur
Şehadet
Her geçen gün daha çok bir aynanın arkasında yaşıyor gibiyim. Geleneğin değerinden bahsedenler, onu ilk yok edenler oluyor. Hakikat iddiasında bulunanlar cahiller, güzellik ise adeta yeraltına itilmiş durumda.
Beni her zaman sakinleştiren bir şey var: dünya ve içindeki her şey Allah’ın yaratımıdır. Yaratan tarafından yaratılmış bu dünya, insanın herhangi bir tasavvurundan her zaman daha derin ve güzeldir. Yaratılanda Yaratıcı’nın doğuştan gelen bir izi vardır; O’nu hatırlatan bir iz. Bu yüzden birçok sufi, kişisel iddialardan uzak bir şahitlik eden-gözlemci yaklaşımını benimsemiştir.
Bu tutum kimilerine pasif gelebilir, ama öyle değildir. Şahitlik eden, yani Allah’ın yüceliğinin şahidi, Rabbinin hoşnut olacağı şekilde yaşar. Sorumlu olmadığı konularda iddiaları yoktur; ancak hayatını şahitliğine adar, onu Allah yolunda yaşar ve verir. Bu nedenle İslam geleneğinde şehide, yani yaşamıyla inancının hakikatine ‘şahitlik eden’ kişiye ‘şahid’ (şehit) denir.
Yüce Allah "Kehf" suresinde şöyle buyuruyor:
وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
"Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, hevesine uyan ve işleri boşa çıkan kimseye itaat etme."
Allah, sadece Allah.
Her geçen gün daha çok bir aynanın arkasında yaşıyor gibiyim. Geleneğin değerinden bahsedenler, onu ilk yok edenler oluyor. Hakikat iddiasında bulunanlar cahiller, güzellik ise adeta yeraltına itilmiş durumda.
Beni her zaman sakinleştiren bir şey var: dünya ve içindeki her şey Allah’ın yaratımıdır. Yaratan tarafından yaratılmış bu dünya, insanın herhangi bir tasavvurundan her zaman daha derin ve güzeldir. Yaratılanda Yaratıcı’nın doğuştan gelen bir izi vardır; O’nu hatırlatan bir iz. Bu yüzden birçok sufi, kişisel iddialardan uzak bir şahitlik eden-gözlemci yaklaşımını benimsemiştir.
Bu tutum kimilerine pasif gelebilir, ama öyle değildir. Şahitlik eden, yani Allah’ın yüceliğinin şahidi, Rabbinin hoşnut olacağı şekilde yaşar. Sorumlu olmadığı konularda iddiaları yoktur; ancak hayatını şahitliğine adar, onu Allah yolunda yaşar ve verir. Bu nedenle İslam geleneğinde şehide, yani yaşamıyla inancının hakikatine ‘şahitlik eden’ kişiye ‘şahid’ (şehit) denir.
Yüce Allah "Kehf" suresinde şöyle buyuruyor:
وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
"Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, hevesine uyan ve işleri boşa çıkan kimseye itaat etme."
Allah, sadece Allah.
Müslümanlar için dillerin öğrenmesinde "كشف قديم / وضع جديد" (geçmişin araştırılması ve yeni bir tarzla açıklanması) yaklaşımı kullanılabilir.
İlk kısım olan “Keşf-i Kadîm”, geçmişin (mirasımızın) araştırılmasını ifade eder. Bu, Arapça ve Farsça dillerinin öğrenilmesini zorunlu kılar, çünkü bu diller İslam kültürünün taşıyıcılarıdır. Buna kısmen Türkçe de eklenebilir. Sonrasında ise odak noktası ve hedeflere bağlı olarak Urduca, Hausa veya Tatarca gibi dilleri öğrenmekte serbestsiniz.
İkinci bölüm olan “Vaz-ı Cedîd”, yeniyi inşa etmeyi (geleneği modern bir dille aktarmayı) ifade eder. Günümüzde küresel iletişim dili İngilizce’dir. Bölgenizin lingua franca’sını iyi bilmek hayati bir gerekliliktir. Örneğin, Bağımsız Devletler Topluluğu (Rusya, Kazakistan, Özbekistan vs.) ülkelerindeki Müslümanlar için bu dil Rusça, Güney Amerika’daki Müslümanlar için ise İspanyolcadır.
İlk kısım olan “Keşf-i Kadîm”, geçmişin (mirasımızın) araştırılmasını ifade eder. Bu, Arapça ve Farsça dillerinin öğrenilmesini zorunlu kılar, çünkü bu diller İslam kültürünün taşıyıcılarıdır. Buna kısmen Türkçe de eklenebilir. Sonrasında ise odak noktası ve hedeflere bağlı olarak Urduca, Hausa veya Tatarca gibi dilleri öğrenmekte serbestsiniz.
İkinci bölüm olan “Vaz-ı Cedîd”, yeniyi inşa etmeyi (geleneği modern bir dille aktarmayı) ifade eder. Günümüzde küresel iletişim dili İngilizce’dir. Bölgenizin lingua franca’sını iyi bilmek hayati bir gerekliliktir. Örneğin, Bağımsız Devletler Topluluğu (Rusya, Kazakistan, Özbekistan vs.) ülkelerindeki Müslümanlar için bu dil Rusça, Güney Amerika’daki Müslümanlar için ise İspanyolcadır.
Akşamları üstadımız bize Kasiyun Dağı’ndan Şam’a açılan manzarayı, Hamidiye Çarşısı’nın tavanındaki deliklerden süzülen ışık huzmelerinin güzelliğini anlatırdı. As-Salahiyye semtindeki evinden, o eve duyduğu derin özlemden bahsederdi. Oraya döneceğiz, üstadım.
Allah’ın izniyle bir sabah vakti, Kasiyun Dağı’ndaki o çay bahçesinde otururken, bize takdir ettiği bütün imtihanlar için Yüce Allah’a şükredeceğiz.
Allah’ın izniyle bir sabah vakti, Kasiyun Dağı’ndaki o çay bahçesinde otururken, bize takdir ettiği bütün imtihanlar için Yüce Allah’a şükredeceğiz.
Erkek göçebedir, kadın yerleşik halktır.
Erkek metafizik tarlalar arayarak sınırları aşar, bilinmeyene doğru yol alır. Kadın ise sahip olduğu dünyayı şekillendirir, düzen kurar, uygarlaştırmaya çalışır. Ancak göçebe er ya da geç yerleşik halkın kapısına dayanır. Çatışma kaçınılmazdır, ama bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır.
Göçebe yıkar, ama yok etmez – aksine, yeni bir medeniyetin tohumlarını eker. Yerleşik halk yıkılır, ama kaybolmaz – aksine, geleni evcilleştirir, ona anlam kazandırır. Bu, yüzyıllardır süregelen bir döngüdür: hareket ve durağanlık, keşif ve düzen, kaos ve uyumun sonsuz dansı.
Erkek metafizik tarlalar arayarak sınırları aşar, bilinmeyene doğru yol alır. Kadın ise sahip olduğu dünyayı şekillendirir, düzen kurar, uygarlaştırmaya çalışır. Ancak göçebe er ya da geç yerleşik halkın kapısına dayanır. Çatışma kaçınılmazdır, ama bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır.
Göçebe yıkar, ama yok etmez – aksine, yeni bir medeniyetin tohumlarını eker. Yerleşik halk yıkılır, ama kaybolmaz – aksine, geleni evcilleştirir, ona anlam kazandırır. Bu, yüzyıllardır süregelen bir döngüdür: hareket ve durağanlık, keşif ve düzen, kaos ve uyumun sonsuz dansı.